Homeopati nedir?
Homeopati, insanlara kendi iyileşme güçlerini hatırlatan çok eski bir tıbbi tedavi sistemidir. Tıpkı güneşe dönen bir çiçek gibi, sizi içinizdeki o ışığa döndürür. Ruhunuzu, zihninizi ve bedeninizi aynı melodide dans ettirir. Homeopati, sadece bir tedavi değil, bir sanat, bir felsefe ve yaşamın özüdür. Eğer homeopatiyi anlarsanız, doğayı ve kendinizi de anlamış olursunuz. Çünkü homeopati, “Kendi içinde şifa olan bir evrenin parçasısınız” der. Ve biz bu şifayı hatırladığımızda, her şey mümkün olur.

Homeopati, bedenimizin kendi kendisini iyileşme gücünü keşfetmemizi sağlayan, adeta bizi kendimize döndüren bir sistemdir. Hepimizin içinde bir şifa tohumu vardır. Bu şifa tohumuna homeopatide yaşam gücü denir. Yaşam gücümüz yani içimizdeki bizi iyileştirici gücümüz olan o tohum, yaşadığımız hastalıklarla, her gün maruz kaldığımız kimyasallarla, stresle ve zorluklarla zamanla kuruyabilir. İşte homeopati, o tohumu yeniden uyandırır, yeşertir ve içimizde saklı olan o sonsuz iyileşme gücünü bize hatırlatır. Çünkü bedenimiz, tıpkı doğa gibi, kendi dengesini bulma kapasitesine sahiptir. Homeopati bu dengeyi kurmanın yoludur. Unutmayın ki bedenlerimiz hep iyileşmeye programlanmıştır. Yeter ki biz bedenimizi dilinden yani hastalık adı altındaki semptomlarımızın dilinden anlayabilelim.

Peki Homeopati nasıl çalışır?
Homeopati, “benzer benzeri iyileştirir” ilkesine dayanan bir şifa sistemidir. Bu prensip, doğadaki döngülerin ve karşıtlıkların şifasıdır. Örneğin, kafein içeren bir madde sağlıklı bir kişide uykusuzluğa neden olur, ama uykusuzluk sorunu yaşayan bir kişiye homeopatik formda yani yüzlerce kez seyreltilmiş dozda kafein verilirse, derin ve rahatlatıcı bir uyku sağlar. Bu, homeopatinin temel felsefesidir: Sizi hasta eden şey, doğru şekilde kullanıldığında size şifa olabilir. Çivi çiviyi söker de diyebiliriz.
Örneklerle Homeopati
Ağrınız nasıl bir ağrı, arı sokması gibi mi hissettiriyor?
Diyelim ki sizi arı soktu ve o bölge kızardı, şişti, yüzeyi gerildi, yanıyor ve batıyor. Homeopatınız hemen der ki: “Hmmm, o zaman arı zehrinden yapılan bir remedi olan Apis mellifica kullanabiliriz!” Bu, arının zehrini iyileştiren bir şifaya dönüştürmektir.
Soğan Doğrarken Ağladığınız Gibi Ağlıyorsanız…
Burnunuz akıyor, gözleriniz yaşarıyor, tıpkı soğan doğrarken olduğu gibi. İşte bu durumda homeopati size Allium cepa (soğandan yapılan remedi) ile yardım eder. Çünkü soğan, sağlıklı bir kişide bu semptomlara neden olurken, hasta bir kişiyi iyileştirebilir.
Kendinizi “Patlamak Üzere” Hissediyorsanız…
Başınız ağrıyor, kalbiniz hızlı çarpıyor ve her an patlayacak gibi hissediyorsanız, bu bir Belladonna vakası olabilir. Bu remedi, sizi sakinleştirir ve dengenizi bulmanıza yardımcı olur.
Gibi, doğadaki her maddenin özelliğine göre sizin semptomlarınızın örtüşmesi esasına dayanır.
Homeopati, sadece semptomları iyileştirmez. Kişinin zihinsel, duygusal ve fiziksel yönlerini bir bütün olarak ele alır. Çünkü bir baş ağrınız varsa, bu yalnızca fiziksel bir sorun değildir; belki zihinsel stresinizin veya duygusal yükünüzün bir yansımasıdır. Homeopati, bu bağlantıları görür ve kişinin bütünüyle iyileşmesini sağlar.
Homeopati ne değildir?
Semptomları baskılayan bir tedavi değildir: Modern tıpta ağrıyı kesersiniz ama nedenini bulmazsanız, ağrı başka bir yerden geri gelir. Homeopati ise, o ağrının nedenini bulmayı sever.
Kimyasal bir müdahale değildir: İlaçların seyreltilmiş ve enerji seviyesine dönüştürülmüş halidir. Koca bir ormanı tutuşturabilecek küçük bir kıvılcım gibidir.
Hızlı çözümler sunmaz: Derin iyileşme zaman alır. Homeopati, sabırla ve köklere inerek çalışır.
Herkese aynı reçeteyi vermez: İki kişide aynı hastalık olabilir ama homeopat her birini farklı bir remediyle tedavi eder. Çünkü iki insanın hikayesi asla aynı değildir.

Homeopatinin kökleri: Ne kadar eski bir sistem?
Homeopati, sistematik bir tıbbi tedavi sistemi olarak 18. yüzyılda Dr. Samuel Hahnemann tarafından geliştirilmiştir. Ancak, homeopati felsefesi aslında Hahnemann’dan çok daha önceye, antik tıbbi prensiplere dayanır.
Hipokrat (M.Ö. 460-370): “Benzer benzeri iyileştirir” prensibini dile getiren ilk hekimlerden biridir. Bu ilkeyi, hastalıkları tedavi ederken kullandığı bilinmektedir.
Paracelsus (1493-1541): “Dozunda kullanılan her şey zehirdir ve aynı zamanda şifadır” diyerek homeopati prensibinin temellerine işaret etmiştir.
İbn-i Sina (980-1037): Hastalığın kökenini bulmaya ve bireyin bütünsel sağlığını ele almaya vurgu yapmıştır.
Ancak, Hahnemann bu felsefeyi sistematik bir bilime dönüştüren ve pratik hale getiren kişidir. O, yalnızca semptomları değil, insanın bütünüyle şifa bulmasını hedeflemiştir.